18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Günü okulumuzda kutlandı. Okulumuz Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenlerimiz Gülşah ASLANCAN ve Şerif KARAGİŞİ ortak hazırladığı programa tüm öğrenci ve öğretmenlerimiz katıldı. Programda emeği geçen öğretmen ve öğrencilerimize teşekkürlerimizi sunarız.
Bulutlar sarmıştı her yanı,
Kapkara bir geceydi,
Yağmur,bardaktan boşalırcasına,
Sağnak gibi yağıyordu,
Yedi düvelin gemilerinden yükselen,
Top,tüfek sesleri,
Her yanı inletiyordu,
Mustafa Kemalin askerleri,
Aslanlar gibi dövüşüyordu,
Ve Çanakkale kahramanca,
Düşmana selam veriyordu,
Kükrüyordu tepeden,
Mustafa Kemal,
Vatanıma ayak basacaksa düşman,
Yaşamanın ne gereği var,
En son nefer ölünceye kadar,
Dövüşeceksiniz aslanlar,
Görecek bütün dünya,
Ne aslanlar doğururmuş,
Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar.
Bakmakla bilinmez kıymetim/kadrim
Her karşı toprağım kutsaldır benim
Uğruma binlerce şehitler verdin
Al kanla yazıldı tarih defterim
Vurulup koynumda yatan yiğidim
Kıyamette elbet sana şahidim
Bu vatan uğruna gitti gençliğin
Göklerden verildi rütben şehidim
Vatan bir cehennem gibi yanıyor
Dünya bizi mağlup olmuş sanıyor
Suskun duran millet bir uyanıyor
İttifaklar Mehmetçiği tanıyor
Kahramanlar burda çoktur seçilmez
Şehitlik şerbeti kolay içilmez
Bir nefes anında umman geçilir
Bilinir ki Çanakkale geçilmez
Burası Türklerin ebedi yurdu
Her Mehmet bir tabur düşman vurdu
Böylece tüm dünya şanın duydu
Yedi Düvel mecbur selama durdu
Dinle beni dinle anla ey gencim
Yiğitler koynumda artar direncim
Atanın yazdı takvime göre
Seninle akranım ben de çok gencim
Huzurla şad olsun ruhu atanın
Pişman oldu soyu bana çatanın
Sonsuza dek sana kutsal vatanım
(Bu)Övünç binlerce kefensiz yatanın
Ey gencim ecdadın bedel ödedi
Uğratma namerdi yurduma dedi
Üzme sen Ata'nı incitme emi
Görevi ilahi bilincindendi
Şöhreti saygıyla söylenip geldi
Zeki İ. KIZILIŞIK
Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara´ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupa´lı"
Dedirir, yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahut kafesi!
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak Boşanır sırtlara vadilere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler, Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal´a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına ram? Çünkü te´sis-i ilahi o metin istihkam
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar taşlar... O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker, Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi, Bedr´in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem sığmazsın.
Hercümerc ettiğin edvara da yetmez o kitap Seni ancak ebediyetler eder istiab.
"Bu taşındır" diyerek Kabe´yi diksem başına, Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına,
Sonra gök kubbeyi alsam da rida namiyle Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan Yedi kandilli Süreyya´yı uzatsam oradan.
Sen bu avizenin altında bürünmüş kanına Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına.
Türbedarın diye ta fecre kadar bekletsem, Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem.
Tüllenen magribi akşamları sarsam yarana, Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana...